OLMAYA DEVLET CİHANDA…

Sağlık dediğin “bir” rakamıdır. Geriye kalan her şey “sıfır”. O “bir”in yani sağlığın yanına koyacağın her sıfır, yaşamın değerini yükseltir. Ancak o “bir”i silersen hayatından eğer, geriye kalan her şey koca birer “sıfır”dır.

Rahmetli işadamı Vehbi Koç’un söylediği rivayet edilen bu güzel sözü çok severim. Her seferinde tokat etkisi yapar. Sarsar ve kendine getirir. Son zamanlarda birlere ve sıfırlara sadece bitcoin özelinde yaklaşan âdemoğluna bir ders niteliğindedir.

Hep söylenegelir. İnsanlar para pul için önce sağlıklarını kaybeder sonra da kazandıklarını, sağlıklarını geri almak uğruna harcarlar. Oysa bu yaşamda peşinde koştuğumuz, uğruna yıllarca mücadele ettiğimiz, gecemizi gündüzümüze katıp çalıştığımız her “sıfır”ın bir “biri” olmalı. Yoksa yaşam, değersiz çaba olmaktan öteye gitmez.

Sadece koşuşturmalarımız, hayat gailelerimiz değil, boğazımızdan geçen her lokma da yaşam kalitemizin niteliğini belirler. Evet, can boğazdan gelir ama aynı yoldan geri de  gider. Hatırlanmalıdır ki yediklerimiz içtiklerimiz kan olmakta, hücrelerimizde yaşam enerjisi olarak tezahür etmekte. Bu anlamda ne yersek oyuz da aynı zamanda.

Hız çağında olduğumuz inkâr edilemez bir gerçek. Günlük hayatın baş döndürücü hızının bizleri oradan oraya savurmaları ile baş etmeye çalışıyoruz. Her şeye ama her şeye yetmeye ve yetişmeye çalışıyoruz. Hiçbir şeyden geri kalmamalıyız aksi takdirde modern yaşamın bizlere dayattığı standartları karşılamış olmayız. Maazallah eksik kalırız. (!)

O zaman ne yapmalıyız?

Dünya kurulduğundan bu yana tüm bu mucizevi sistemi tıkır tıkır işleten tek bir unsur var. O da “denge”dir. Doğayı gözlemlersek eğer her şeyin bir bütünlük içerisinde, kendi zamanına göre hareket ettiğini şahit oluruz. Mevsimler belirli bir tertiple ve iç dinamikle ilerler. Kendi koşullarına göre mahlûkatı güçlü kılacak meyveler ve besinler sunarlar. Enerjinin üst noktaya ulaştığı bahar ve yaz aylarında ağaçlar yemyeşil, çiçekler rengârenk iken, enerjinin azaldığı sonbahar ve kış aylarında yaprak dökerler.

İnsanoğlu da böyledir. Bahar ve yaz aylarında hormonlarımız daha canlı iken, kışın depresif olmaya eğilimli oluruz. Metabolizmalarımız mevsimlere göre daha aktif veya yavaş çalışır. Bizler bu hayatta,  doğaya rağmen değil, doğanın bir parçası olarak yaşıyoruz. Bahsettiğim o müthiş doğal dengeyi bilinçli bir şekilde gözlemleyip, kendi hayatlarımıza uyarlamak durumundayız.

Dikkatinizi çekmiştir. Genellikle vefatlar Ocak ayına denk gelir. Özellikle yaşı ilerlemiş kişilerin Ocak ayında ebediyete intikal ettiğini duyarız. Değerli tiyatro sanatçımız Münir Özkul ve değerli mimar ve yazarımız Aydın Boysan’ın vefatı da yine bir Ocak ayına denk geldi. Kendilerine Allah’tan rahmet diliyor, hayatımıza kattıkları güzellikler için teşekkür ediyorum.

Elbette vefatların Ocak ayında olmasının bilimsel bir temeli, bir istatistiği var mıdır, bilemem. Belki de sadece rastlantısal bir durumdur. Fakat tasavvufta bu durum “erbain” ile ilişkilendirilir.

Erbain yani zemheri, karakış demektir. 21 Aralık- 31 Ocak arasını kapsayan bu dönemde eski insanlar bilinçli olarak hareketlerini yavaşlatırlar, az yerler ve daha ölçülü hareket ederlermiş. Özellikle yaşı geçkin kimselerin karakış dönemini sorunsuz atlatmaları halinde, tüm yılı kurtardığına inanırlar, “Erbain’i çıkardı” derlermiş.

Doğanın döngüsü ile birlikte düşünüldüğünde, insana mantıksız gelmiyor.

Ezcümle, “denge” her şeyin özüdür. Koşma zamanı koşmayı, durma zamanı durmayı bilmeliyiz. İfrata kaçmadan ama nefse de zulmetmeden her şeyden tatmayı, ölçüyü bilmeliyiz. Hayat yolunda sıfırlarımızın peşinde oradan oraya savrulurken, o sıfırları değerli kılanın ne olduğunu hep hatırlamalı, kendimize ona göre muamele etmeliyiz.

Bir sonraki yazıda buluşmak dileğiyle

Sevgiler

Müge Burcu Özdemir

8 Ocak 2018

İzmir