Bu Coğrafyada Referandumlar Bitmez

İki Bernard arasında Barzani… Bir yanında  Bernard H. Levy, diğer yanda Bernard Kouchner… Paris Kürt Enstitüsü’nün hizmetkarları. 1983’te kurulan bu Enstitüsü bünyesinde üniversite çağındaki  Kürt gençlere burs imkanları sunarak geleceğe yatırım yapan dahiler.  Gün bugündür ve Bugün o gün işte. Barzani referandum yapacak yapmayacak diye konuşulurken, başkanlığın önünden gazetecilere açıklamalarda bulunan Bernard Kouchner.  Plan işliyor. Niyetler belli. 4 ülkeli Kürdistan modeli ince ince işleniyor.

Bölgedeki etkinliği ve uluslarası hareket kabiliyeti ile Türkiye de sınırlarını zorlamaktadır. Günümüz Türkiye’si 50 yıl öncesinie göre ortalama 50 milyon nüfus artışı yaşamıştır. Bu durum beraberinde ekonomik ve sosyal değişmeleri getirmiştir. Özellikle 1980 sonrası uluslararası gelişmeler Türkiye’nin konumunu güçlendirmiştir. Son yıllardaki ekonomik ve siyasi etki alanı genişleyen bir Türkiye vardır. Yine  2007 yılından itibaren Yunanistan üzerinden başlayan Euro bölgesindeki krizin Türkiye’ye yansımalarının beklenen şekilde olmayışı, ülkeyi güçlendirmiştir.

Türkiye’nin bu dönemdeki hareketliliği ve gücü frenlenmekte ve bunun için hareket alanı daraltılmak istenmektedir. Bu yüzden sürekli bir PKK terörü gündemde tutulmaktadır. Buna ilaveten gelişen  ve zaman zaman etkili olan DEAŞ da “ölümlerden ölüm beğen” şeklinde Türkiye aleyhine faaliyetlerin merkezinde yer almaktadır.

Şimdilerde ise Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin referandum hamlesi  bir yanıyla Türkiye’yi yine çamura saplamaya müsait bir konudur. istenmektedir. ilk dönemde  petrol gelirlerinden %18 pay ayrılarak ekonomik anlamda coşturulan Barzani başkanlığındaki bölgesel yönetim, kaynaklar kısılınca bir gayr-ı memnun kitle haline dönüşmüştür. Kişi başı 800 dolar ödenerek sevindirilen bu kitlelere, ödeneğin devam şartının referandum olduğu anlatılmıştır. Ekonomik anlamda sıkıştırılan kitlelere çıkış ve çözüm olarak referandum gösterilmiştir. Kendi geleceğini kendi tayin etme hakkı her toplumun hakkıdır. Ancak bunun güç kullanarak ve demografik müdahalelerle gerçekleştirilmesi insanlık suçuna dönüşmektedir.

Bölgede referandum sürecini destekleyen İsrail’in kendince makul gerekçesi bellidir:  varlığını korumak… İsrail’in 14 Mayıs 1948’de bağımsızlığını ilan etmesinin ertesi günü Mısır önderliğinde, Ürdün, Lübnan, Irak ve Suriye ve Suudi Arabistan orduları, derhal  İsrail’i işgale başladı. 8 Ay sonra barış imzalandı.  1967’deki 6 gün savaşı ise Suriye, Mısır ve Ürdün’ün aktif ve dışarıdan da Suudi ve Irak’ın da destek verdiği bir sürece dönüştü. Bu yüzden Arap aleminin birlik beraberlik içerisinde olması İsrail  aleyhine bir durumdur.

İsrail için Ortadoğu’da Arap olmayan unsurlar daha değerlidir. Bu yüzden Kürtlerle, Dürzilerle ve diğer etnik azınlıklarla dostane olmak daha önemlidir.  Bu politika, bölgede bulunan Arap ülkelerine bağlı kalmadan yeni devletlerin kurulması fikrine de yatkındır. Irak’ın bölünmesi de, Suriye’nin bölünmesi de, İsrail’in Arap komşularına karşı dayanabileceği, bir Kürt devletinin ortaya çıkması da İsrail’in çıkarlarına uygundur…

Prof. Dr. İbrahim Attila ACAR