İstanbul’dan Antalya’ya 40 dakikada ulaşılabilecek

20 Eylül 2017 Çarşamba 17:13

İstanbul’dan Antalya’ya 40 dakikada ulaşılabilecek

Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölüm Başkanı ve Akdeniz Manşet Gazetesi köşe yazarı Prof. Dr. Mustafa Zihni Tunca, taşımacılıkla ilgili önemli bilgiler verdi. Tunca, “Japonya’da 600 km/saat hızında maglev trenler test ediliyor. Yer altına yerleştirilecek vakumlu tüplerin içinde sürtünme kuvvetini yok edip manyetik olarak hareket etmesi planlanan kapsüllerle yük ve yolcular saatte 1080 km hızla seyahat edebilecek. Hyperloop altyapısına sahip olunması durumunda ülkemizde İstanbul’dan Ankara’ya 25, Antalya’ya ise 40 dakikada ulaşılabilecek” dedi.

** Köşe yazılarınızda zaman zaman ulaşım alanındaki teknolojik gelişmelerden söz ediyorsunuz. Sizce bilim kurgu filmlerdeki gibi uçan sürücüsüz araçlarla seyahat ettiğimiz günler yakın mı?

*Dünyanın en büyük uçak üreticilerinden olan Airbus sürücüsüz uçan taksi projesini bu yılın sonunda test edeceğini açıklamıştı. Şirketin 2021 yılına kadar bu projesini hayata geçirmeyi düşündüğü biliniyor. Hava trafiği ve güvenliği ile ilgili gerekli yasal düzenlemeler yapıldıktan sonra teknolojik olarak mevcut helikopterlerden küçük ve sessiz hava taşıtlarını gökyüzünde görmeye başlayabiliriz. Bu araçları tamamen yapay zekâ ile çalışan ve operasyon merkezi tarafından her türlü kontrol ve güvenliğin sağlandığı küçük helikopterler olarak düşünebilirsiniz. Ayrıca, drone adını verdiğimiz uçan hava araçları ile yük taşımacılığı da kanuni altyapının oluşmasıyla birlikte hayatımıza girmiş olacak. Bunun sonucunda da pizza siparişinizden e-ticaret alışverişlerinize kadar pek çok küçük ebatlı ürün kapınıza hızlı bir şekilde ulaştırılabilecek. O yüzden sorunuza şu şekilde cevap vermek mümkün: Nasıl ki gökyüzünde uçak ya da helikopter gördüğünüzde hiç şaşırmıyorsanız, yakın gelecekte uçan sürücüsüz araçları görmeye de hazır olun.

** Peki, otomotiv endüstrisinde ne gibi ciddi gelişmeler yaşanıyor?

*Dünyada artık hibrit araçlardan elektrikli araçlara doğru hızlı bir geçiş yaşanıyor. Bu durumun da üç önemli tetikleyicisi var. Birincisi, petrol ürünlerinin artık finans piyasalarında bir önemli bir enstrüman olarak işlem görmesi ve Ortadoğu başta olmak üzere petrol üreten ülkelerde yaşanan politik gelişmelere bağlı olarak petrol fiyatlarındaki dalgalanmaların taşımacılığa olan olumsuz etkileri. İkincisi ise sürdürülebilir bir gelecek açısından gelişmiş ülkelerde fosil yakıt kullanımının azaltılmasına yönelik çabalar. Başta Avrupa olmak üzere pek çok gelişmiş ülke 2040’a kadar trafiğe fosil yakıtlı araç çıkışını engelleme konusunda yasal düzenlemeler gerçekleştirmiş durumda. Üçüncü faktör ise batarya teknolojisindeki gelişmelere bağlı olarak araçların artık sadece elektrik enerjisi ile daha uzun menzilde yol alabilmeleri. Yeni nesil elektrikli araçların sadece menzil olarak değil, güç ve konfor açısından da fosil yakıtlı rakipleri ile boy ölçüşebilecek kadar başarılı olduğunu söyleyebiliriz.

** Yazılarınızda sürücüsüz araç teknolojisindeki gelişmelere de değiniyorsunuz. Sürücüsüz araç fikri biraz ütopik değil mi?

*Eskiden Kara Şimşek adlı dizide gördüğümüz Kitt adlı aracı hatırlarsınız. Sürücüsü ile konuşur, gerektiğinde kendi başına seyahat ederdi. O günlerde bu dizi pek çoğumuza hayal gibi gelirdi. Oysa ki şu anda otonom araçlar sahip oldukları kamera ve sensörler ile GSP gibi teknolojiler sayesinde rahatlıkla başlangıç ve hedef noktaları arasında seyahat edebiliyorlar. Ülkemizde otonom araçlar ile henüz tanışamasak da yeni nesil araçların bir kısmında yer alan otomatik park teknolojisi de aslında aynı mantık ile hareket ediyor.

** Mevcut yollar ve yasaların sürücüsüz araçlar için uygun olduğunu düşünüyor musunuz?

*Dünyanın pek çok ülkesinde sürücüsüz araç kullanımı ile ilgili yasal boşluklar ya da kısmi yasaklar mevcut. Genel olarak 20 dakika gibi belirli bir sürenin üzerinde aracın sürücüsüz seyahatine izin verilmiyor. Yasal düzenlemeler için yol durumu gibi pek çok konuda altyapı düzenlemeleri şart. Geçtiğimiz günlerde ABD’de gerçekleştirilen basit bir düzenleme ile otonom araçların test sürüşleri açısından yol güvenliğinin öncelikli olacak şekilde gerekli tedbirleri aracı test eden şirketlerin alması gerektiğine işaret edildi.

** Sürücüsüz araçlar ile ilgili kaza istatistikleri mevcut mu? Sizce hangisi daha güvenli, sürücülü araçlar mı, yoksa sürücüsüz olanlar mı?

*Google’ın uzun süredir Street View adlı uygulaması için yolların fotoğraflarını çeken sürücüsüz araçları herkes tarafından biliniyor. Hatta, hatırladığım kadarıyla 2012 ve 13 yıllarında dönemin cumhurbaşkanı ve başbakanları ABD seyahatleri sırasında bu araçları test etmişlerdi. Google’ın araçlarının yaptığı kazalara ait istatistikler düzenli olarak yayınlanıyor ve kazaların tamamına yakını diğer araçların trafik kurallarına uymamasından kaynaklanıyor. Geçtiğimiz yıl Tesla tarafından üretilen sürücüsüz araçlardan birisi ölümle sonuçlanan ciddi trafik kazası ile karşı karşıya kalmıştı. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bilirkişi raporunda kazada kusurun önemli bir kısmının sürücüye ait olduğu, yani otonom aracın masum olduğu ifade ediliyor. Elbette güvenlik açısından trafik altyapısı, diğer araçların durumu ve hava durumu gibi pek çok parametre söz konusu. Kişisel görüşüm, otonom araçların trafik kazalarının azalması konusunda daha başarılı olacağı yönünde. Trafikte insan başta olmak üzere risk faktörlerini ne kadar azaltırsak, otonom araçların başarı oranı da o düzeyde artacaktır. Bu noktada otonom araç standartlarının bir an önce belirlenmesi ve yasal düzenlemelerin de uluslararası düzeyde alınabilmesi gerekiyor.

** Peki, ülkemizde elektrikli ve sürücüsüz araçların geleceğini nasıl görüyorsunuz?

*Elektrikli araçların yaygınlaşabilmesi için öncelikle bu araçların menzil sorununun çözülmesi gerekiyor. Ayrıca bataryaların şarj süreleri uzun olduğu için hızlı şarj istasyonlarının yaygınlaşması ya da batarya kiralama sisteminin aktif olarak çalıştırılabilmesi lazım. ABD’de 16 bin şarj istasyonunda toplam 43 bin şarj ünitesi bulunuyor. Ayrıca araçlarını evlerinin garajlarında şarj eden Amerikalı sayısı da azımsanmayacak düzeyde. Ülkemizde ise apartmanlarda yaşayan insanların kendi imkânları ile elektrikli araçları şarj edebilme şansı bulunmuyor. O yüzden de ülkemizde daha çok hibrit araçlar yaygınlaşmaya başladı. Sürücüsüz araçlara ise mevcut kanunlarımızın müsaade edeceğini zannetmiyorum. Ancak kanunlara gelmeden önce altyapı konusunda da çok büyük eksikliklerimiz olduğunu söyleyebiliriz. Yollardaki çukur ve tümsekler, şeritlerin belirgin olmaması, tabelaların durumu, yol çalışmaları, trafik ışıklarının senkronizasyon sorunu, trafik ihlalleri ve benzeri pek çok standart dışı durum ve uygulamalar yüzünden otonom araçların ülkemizde kullanımını oldukça riskli buluyorum.

** Ülkemizde hızlı trenler beklenenin üzerinde kabul gördü. Dünyada hızlı trenler konusunda da önemli gelişmeler yaşanıyor mu?

*Yüksek hızlı tren olarak adlandırılan yeni nesil trenlerimiz maalesef dünya standartlarına göre biraz yavaş kalıyor. O yüzden de zaten Ankara İstanbul arasında daha hızlı bir tren altyapısı üzerinde çalışmalar düşünülüyor. Yine de hızlı tren sisteminin tüm yurdu bir an önce kapsaması oldukça önemli. Dünyaya gelince, Japonya’da 600 km/saat hızında maglev trenler test ediliyor. ABD’de ise hyperloop adını verilen tüplü taşımacılık çalışmaları oldukça başarılı bir şekilde devam ediyor. Yer altına yerleştirilecek vakumlu tüplerin içinde sürtünme kuvvetini yok edip manyetik olarak hareket etmesi planlanan kapsüllerle yük ve yolcular saatte 1080km hızla seyahat edebilecek. Hızını daha iyi anlatabilmek için şöyle örnek verebiliriz: Hyperloop altyapısına sahip olunması durumunda ülkemizde İstanbul’dan Ankara’ya 25, Antalya’ya ise 40 dakikada ulaşılabilecek. Mevcut uçaklardan bile hızlı olan bu sistem eğer gerçekleştirilebilirse şehirler hatta kıtalar arası ulaşımda çığır açabilecektir.

** Son olarak, tüm bu teknolojilerle birlikte sıkça duyduğumuz yapay zekâ konusuna değinmenizi istiyoruz. Özellikle, geçtiğimiz günlerde bir yazınızda sürücüsüz araçlarda yapay zekânın ani kararlar vermesi gerektiği durumlar konusunda ciddi bir şekilde eğitilmesi gerektiğine değinmiştiniz. Yazınızda okurlara sorduğunuz ilginç bir soru vardı: “Çevre yolunda hızla hareket etmekte olan bir otonom araç düşünün. Az ileride yolun her iki tarafından da karşıya geçmeye çalışan iki kişi geldiğini gören bu sürücüsüz araç fren yaparsa takla atma ihtimalinin çok yüksek olduğunun farkında. Aracın bulunduğu şeritte karşıya geçmeye çalışan kişinin kucağında bir çocuk varken diğer şeritteki kişinin ise elinde baston var. Sizce bu yapay zekâ bu durumda nasıl bir karar vermeli?” Bir insanın bile zor karar verebileceği bu gibi bir durumda sizce yapay zekânın sağlıklı bir karar verebilmesi mümkün müdür?

*Benim de işaret etmek istediğim nokta buydu zaten. Sadece bu örnekte değil, hiç beklenmedik bir anda ortaya çıkan trafiğin olağan akışına aykırı durumlarla yapay zekânın vermesi gereken kararlar üreticiler tarafından değil, uluslararası konsorsiyumlar tarafından tanımlanmalıdır. Ancak yine de hiçbir vakanın diğerine benzemeyeceğini unutmamak gerekiyor. Vermiş olduğum örneğe dönersek, okuyuculardan gelen tepkiler genelde yapay zekânın vereceği kararların öncelikle insan hayatını koruyacak şekilde olması gerektiği, tercih durumunda ise öncelikle araç içindekileri, ardından çocukları korumaya yönelik olması yönündeydi. Öncelikler hiyerarşisi hususunda kişisel olarak yorum yapmak istemiyorum ancak yukarıda değindiğim gibi yapay zekânın hiçbir zaman bir insan gibi düşünemeyeceğini de unutmamamız gerekiyor. Vermiş olduğumuz örnekte kucağında bebekle karşıya geçen kişi gerçekte torununa bir oyuncak bebek götüren bir ihtiyar, elinde bastonla karşıya geçen kişi ise dedesine bir baston hediye etmek için yanına giden bir genç olabilirdi. Bu farkı bir insan ayırt edebilir ancak yapay zekânın bu derinliğe sahip olduğu günlere henüz ulaşmadık.
RÖPORTAJ: Fırat ÇİÇEK