Sosyal medya hiç bu kadar kirlenmemişti!

Bu hafta yazmayı düşündüğüm daha farklı bir konu olmasına rağmen, gündemi işgal eden gelişmeler yüzünden bir kez daha sosyal medyanın kirli yüzü hakkında yazmanın doğru olacağını düşünüyorum. Geçmiş yazılarımdan farklı olarak, önceki yazılarımda sadece sosyal medyadaki bilgi kirliliğini eleştirirken, bugün sosyal medyanın kendisinin ne kadar kirli bir hâl aldığına değineceğim.

Sosyal medyada paylaşılan her bilgiye güvenilmemesi gerektiği, çünkü insanların bilerek ya da farkında olmadan başta dezenformasyon olmak üzere pek çok hatalı, yanlış ya da eksik bilginin sosyal ağlarda yayılmasına sebep olduğunu her fırsatta dile getirmeye çalışıyorum. Ne yazık ki, son zamanlarda sosyal ağlarda paylaşılan bilgiler değil, sosyal medyanın kendisi de ciddi ölçüde kirlenmiş durumda. Kullanıcı sayısının üç milyarı geçen sosyal ağların yanı sıra, elektronik ortamda iletişim, bilgilendirme, haberleşme, eğlence vb. etkileşim sağlayan sosyal medyaya yönelik böylesine ağır bir ithamda bulunmamın sebebini merak ediyor olabilirsiniz. Asli amaçlarının dışına çıkarak ticari, siyasi ve rekabete yönelik kaygılarla insanlara faydadan çok zarar vermeye başlayan sosyal medya platformları öylesine dejenere olmaya başladı ki, bilgi kirliliği gibi sakıncalı durumlar bile artık ikinci planda kalmaya başladı. Son birkaç ay içinde neler yaşandığına bir göz atmak isterseniz, hatırımda kalan bazı gelişmeleri aşağıdaki paragrafta özetleyebiliriz:

Dünyanın en büyük ülkesinde başkanlık seçimlerinin üzerinden aylar geçmiş olmasına rağmen, halen sosyal ağlarda sunulan sahte haberlerin seçmenleri nasıl etkilendiği, oy verilen makinelere bilgisayar korsanları tarafından nasıl müdahale edilebildiği tartışılıyor. En çok kullanıcıya sahip olan Google ve Facebook, önceleri ciddi reklam geliri elde ettikleri sponsorlu haberlerin insanları etkileyemeyeceği savunsa da, sonrasında gelen baskılara dayanamayıp sahte haberlerin önünü kesebilecek yöntemler geliştirme çabalarına girişiyor. Dünyanın legal ve illegal yollardan en çok izlenen dizisinin neredeyse tüm bölümleri son iki sezondur korsanlar tarafından yayına girmeden önce çalınıp sosyal paylaşım sitelerinden rahatlıkla paylaşılabiliyor. Bu da yetmezmiş gibi, bilgisayar korsanları yapımcı şirketten dizinin sonraki bölümleri ve oyuncuların iletişim bilgilerini korsan paylaşım sitelerinde yayınlama tehdidi ile yüksek miktarlarda fidye isteyebiliyor. İngiltere’nin sağlık sistemi de dahil üzere, çok sayıda işletmenin bilgisayar ağı e-fidye yazılımlarıyla çökertilip fidye ödenmemesi durumunda tüm bilgisayar kayıtları silinmekle tehdit edilebiliyor. Instagram’da ünlülerin mahrem fotoğraflarının yanı sıra pek çok kişisel bilgileri sızdırılıp karanlık web siteleri üzerinde pazarlanabiliyor. Yahoo ve LinkedIn kullanıcı şifrelerinin çalınmasından kısa bir süre sonra dünya çapında 700 milyonun üzerinde kişiye ait güncel e-posta adresi ve şifreleri rahatlıkla çalınıp paylaşılabiliyor. Yine karanlık web olarak adlandırılan İnternet ağında en büyük uyuşturucu trafiğinin döndüğü bir sitede bugüne kadar çok sayıda alışverişin gerçekleştirilmiş olduğu ortaya çıkıyor. O site, yasal yollardan değil, çökertilerek karartılabiliyor ve site üzerinde uyuşturucu ticareti yapan bir baba ve oğul geçtiğimiz günlerde tutuklanıyor.

Elbette yukarıdaki olayların çoğunun bilgisayar korsanları tarafından gerçekleştirilen ciddi suçlar olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak, bu suçların işlenmesinde sosyal ağ kullanıcılarının ve ticari kaygılar uğruna pek çok suç unsuruna zemin hazırlayan bazı sosyal ağların da dolaylı katkıları bulunuyor. Öyle ki, son iki yıl içerisindeki gelişmelere baktığınızda, arama sonuçlarında alışveriş sitelerine yönelik karşılaştırmalı sonuçlara öncelik veren Google’a AB anti-tröst yasalarına aykırı davrandığı için 1 milyar Euro, WhatsApp’ı alırken kişilerin telefon numaralarını Facebook hesaplarıyla eşleştirmeme sözü veren Facebook’a bu sözünü yerine getirmemesi sebebiyle 122 milyon Dolar, bir üniversitenin patentini izinsiz kullanan Apple’a 506 milyon Dolar, Apple ve Huawei’nin patentlerini ihlal etmesi sebebiyle Samsung’a 548 milyon ve 12 milyon Dolar ceza kesildiğini görebilirsiniz.

Ülkemizdeki kirliliğe dair ise yazılacak o kadar çok şey var ki! Önce en masumundan başlayalım… Geçtiğimiz günlerde daha çok tıklanma alabilmek isteyen ulusal basının amiral gemisi olarak tabir edilen bir gazetenin İnternet sitesinde, haber değeri oldukça yüksek bir manşet vardı. Manşet aynen şu şekildeydi: “Fakir aileden geldi! Tecavüze uğradı, düşük yaptı! Şimdi dünyanın en zengini…” Manşetin arka planında yer alan kolajın tam ortasında Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg’in ağzı açık gülen bir fotoğrafı, sağında Facebook logosu ve çevresinde uçuşan 100 Dolarlık banknotlar… Manşete tıklayınca karşınıza çıkan galeride sunulan bilgilerin manşet ve kolaj ile ne kadar ilgili olduğunu ise sizlerin takdirine bırakıyorum!

Ülkemizde bayram öncesi bir otelde işlenen meşhur cinayet ve intihar vakasının ardından yaşananlar ise sosyal medya kirliliğinin had safhaya ulaştığını görmemize vesile oldu. Cinayetin ardından sosyal ağlarda paylaşılan komplo teorileri, dizi yönetmenine sorulan ölen oyuncu yerine kim oynatacağı sorusu, pek çok kişinin olay hakkında yaydığı dezenformasyon, ölenlerin geçmişlerine yönelik çok sayıda gerçekle ilgisi olmayan iddia, ölenlerin ardından sözde espri niyetine sosyal ağlarda paylaşılan ahlaksız ifadeler ve çok daha fazlası…

Elbette tanınmış kişilerin şüpheli bir şekilde ölümünün ardından bu reaksiyonlardan bazıları görülebilse de, sosyal medyada çok daha vahim bir şekilde yaşanan kirliliği olay yerinde çekilen görüntü ve video kayıtlarının birileri tarafından sızdırılması ile yaşadık. Olaydan çok kısa bir süre sonra sosyal ağlarda paylaşılmaya başlanılan olay yeri incelemesine ait görüntüler sadece hayatını kaybedenlere değil, acılı yakınlarına da büyük bir saygısızlık olarak tarihe geçti.

Velhasıl, sosyal medya kirlendikçe çok kaybedenli bir denklem ile karşı karşıya kalıyoruz. Sosyal medya platformları daha çok kazanma uğruna cazibelerini ve güvenilirliklerini yitirirken, kullanıcılar sosyal ağlarda daha popüler olma uğruna moral değerlerini bir çırpıda feda ediyor. Daha fazla kişisel veri toplama, daha fazla reklam geliri elde etme, daha fazla müşteriye ulaşma, daha fazla takipçiye sahip olma, sosyal medyaya daha fazla zaman ayırma, vs. derken hergün daha fazla kirlendiğimizin farkında bile değiliz.

Silkelenip fabrika ayarlarımıza dönme zamanının geldiğini acaba ne zaman fark edeceğiz?

Mustafa Zihni TUNCA