Almanya -Yeşiller Partisi ve Cem Özdemir

Cem Özdemir

Yeşiller Partisi eş başkanı.  Türk asıllı olmasına rağmen , bir işçi çocuğu ve Almanya’da bir siyasi partinin eş başkanlığına kadar yükselmiş bir kişi. Almanya gibi Nazi geleneğinden gelen bir ülke için, bunun kolay olmadığını söylemek hiç de zor değil. Geldiği nokta ne kadar önemliyse, kişi olarak Bay Özdemir’in yetenekleri konusu bir o kadar tartışmalıdır. Meclise verdiği öneri ne kadar sınırlıysa, özellikle Türkiye aleyhtarlığı ve Türk tezlerine karşıt bir Almandan daha müfrit açıklamaları “Gavurun ekmeğini yiyen kılıncını sallar” atasözümüzü hatırlatıyor.

İyi siyasetçiliği, ne kadar çözümcü olduğu, çözümlerinin makul ve uygulanabilirliği elbette onun kariyeri için de önemli olacak.  Türkiye’de yayınlanan bir röportajında Nükleer Enerji  ile ilgili sarfettiği açıklamaları da dikkat çekicidir. Son olarak Bay Özdemir’in  haftalık die Zeit gazetesine yaptığı açıklamalar bir başka savrulma örneği. Bu açıklamada  “Alman okullarında Türkiye’den gelen öğretmenlerin ders vermesine karşı olduğunu” ifade etti. Zaten Almanya ile iktidar kanadından yeterince sert açıklamalar geliyor. insanın “sırası mı?” diyesi geliyor. Sorun, sırası olup olmadığı değil. Özdemir’in Ermeni meselesinden, Kürt, PKK ve terör konusunda takındığı tavır ve söylemler de ülke olarak, Türkiye’nin duymak istemediği sözlerden oluşmaktadır.

Ancak şunu ihmal etmemek gerektir ki Cem Özdemir her ne kadar Türkiye doğumlu olsa da Alman Anayasasına uyma yemini etmiş, Alman çıkarlarını koruyacağına dair söz vermiş bir kişidir. Almanya konusunda sarfettiği Türk ve Türkiye karşıtı çabalar hakikaten abartılı beyanatlardır. Her ne kadar Alman menfeatlerini koruma hususunda pek gayretkeş görünse de baktıkça “yakıştıramadığım” birer tavır olarak hafızamda yer etmektedir. Özellikle Türkiye konusunda yaptığı açıklamalar bize alttaki hikayeyi hatırlattı:

Hikaye bu ya… Olay Yavuz Sultan Selim döneminde geçmektedir. padişah tebdil-i kıyafet çarşı pazar dolanırken Kuşlar Çarşısı’nı gezmeye kalkar. Burada, avcılar avladıkları kuşları, tuzakçılar yakaladıkları maharetli, eğitimli, güzelim kuşları satmaktadır.  Bir ara gözü kekliklere gözü ilişir Padişahın. Bir grup kekliğin “Tanesi, 1 altın” yazmaktadır. Hemen yanı başında ayrı bir kafestekinin fiyatı 3 katıdır.

Yavuz, “hayırdır” der satıcıya, “bunun diğerlerinden ne farkı var ki, bunlar 1 altın, bu 3 altın?”

Satıcı, “bu keklik özel eğitimli, çok güzel ötüyor, ötmesi bir yana bunun ötüşünü duyan ne kadar keklik varsa hepsi onun etrafına doluşuyor”  nihayetinde  “avcılar da onun etrafına doluşan keklikleri daha rahat avlıyorlar” diye ekler.

Padişah derhal, “Satın alıyorum” der.

Yavuz parayı öder ödemesine de hemen oracıkta kekliğin kafasını keser.

Satıcı şaşkın, “ne yaptın, en maharetli kekliğin kafasını koparttın, yazık değil mi” der hayretle.

Padişah gürler, “bu, kendi soyuna ihanet eden bir kekliktir.” der, yürür gider.

Prof. Dr. İbrahim Attila ACAR